Turizme incoming ile giriş yapan ve ardından pek çok kurumda üst düzey görevlerde çalışan Prof. Dr. Mehmet Onur Gülbahar, akademi dünyasının gözde üniversitelerinden biri olan İstanbul Bilgi Üniversitesi’ndeki turizm öğrencilerine sektörün inceliklerini öğretiyor.
Turizm bölümüne ‘Ben turizmci olacağım’ düşüncesiyle gelen öğrencilerin oranın yüzde 20 civarında olduğunu ancak bu oranı yüzde 50’lere çekmek için çok çalıştıklarını ifade eden İstanbul Bilgi Üniversitesi Turizm ve Otel İşletmeciliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Mehmet Onur Gülbahar, sektörün cazibesini ortaya koyma amacıyla öğrencileri sık sık turizm profesyonelleriyle bir araya getirmeyi kendine görev edinmiş bir akademisyen…
Turizm profesyonelleri ile bir araya gelmenin öğrenciler için büyük avantaj sağladığına dikkat çeken Gülbahar; Ömür Yeker, Şerif Yenen, Vedat Bayrak, Ahmet Aslan, Erkan Akkurt gibi turizm dünyasının önemli isimlerini ders ve staj kapsamında ağırladıklarını söylüyor. Bu sene ilk mezunlarını verecek olan İstanbul Bilgi Üniversitesi’nin Turizm ve Otel İşletmeciliği Bölümü’ndeki Başkanlık görevini yürüten Gülbahar, hem turizmi düşünen öğrenciler için hem de turizm sektörüne faydalı olabilecek görüşlerini paylaştı.
İşte İstanbul Bilgi Üniversitesi Turizm ve Otel İşletmeciliği Bölümü Başkanı Prof. Dr. Mehmet Onur Gülbahar ile turizm öğreniminin yanı sıra genel turizm değerlendirmeleri yaptığımız keyifli söyleşinin detayları:
Bilgi Üniversitesi Turizm bölümünün temel eğitim mottosu nedir? Bu fakülteyi diğer eğitim kurumlarından ayıran başlıca özellikler nelerdir?
Bilgi Üniversitesi olarak temel amacımız Türkiye’nin en iyi turizmcilerini yetiştirmek. Bunun yanı sıra üniversitemizin öne çıkan bir adı, geçmişi ve geleneği olduğu için bunlara uygun öğrenciler yetiştirmeye çalışıyoruz. Bilgi Üniversitesi olarak sadece öğrencilerin değil, sektörün de ilk tercih ettiği kurumlardan birisiyiz.
Tabii ki her üniversitenin kendine has avantajları vardır. Üniversite olarak şehrin ortasında, ulaşımı kolay ve keyifli bir kampüs içerisinde yer alıyoruz. Santralistanbul, öğrenci ve çalışanlar dışında çok fazla ziyaretçi alan bir kampüs. Hem kendi servislerimiz, hem de toplu taşıma araçlarıyla kolaylıkla ulaşılabilir bir üniversiteyiz. Ayrıca hem kurumsallaşma hem de akademik kadroda güçlü bir yapıya sahibiz. Tek bir kişinin kararlarıyla dönen bir üniversite olmayışımız yani modern yönetim anlayışımız da bizi tercih listelerinde ilklere girmemizi sağlıyor.
Üniversite bünyesinde karşılıklı anlaştığımız birçok uluslararası program var. Ayrıca ve daha da önemlisi bir üyesi olduğumuz Laureate Uluslararası Üniversiteler Ağı (Laureate International Universities) ile öğrencilerimiz Avrupa, Afrika, Asya ve Orta Doğu’da çoğu yerde eğitim görebiliyor. Diğer avantajlarımızdan biri olan birimler arasındaki paslaşma durumumuz da öğrencilere fayda sağlayan başka bir etken.
Bölüme giriş için gereken koşullar, öğrenci sayınız, master ve doktora çalışmaları hakkında kısaca bilgi verir misiniz?
Turizm bölümümüz yüksekokul olduğu için ilk sınav yani YGS puanıyla bölüme giriş yapılabiliyor. Turizm ve Otelcilik Yüksekokulu adı altında iki bölümümüz var. Bunlardan biri Turizm ve Otel İşletmeciliği diğeri de Gastronomi ve Mutfak Sanatları. Turizm ve otel işletmeciliği bölümümüzde toplam dört sınıf olmak üzere toplam 125 civarında öğrencimiz var. Hazırlık sınıflarında da öğrencilerimiz mevcut.
Turizmde henüz master ve doktora programlarımız yok ama ilk programımız master olacak. Bu sene ilk mezunlarımızı vereceğimiz için önümüzdeki birkaç sene içerisinde standart bir düşünceyle değil, daha ilgi çekici içeriklerle ve özellikle dünya standartlarına uygun bu tip programları sunacağız.
Bilgi Üniversitesi Turizm ve Otel İşletmeciliği bölümünün sürdürdüğü çalışmalar hakkında bilgi verir misiniz? Sektöre atılacak mezunların işe yerleşme oranı hakkında ne düşünüyorsunuz?
Yüksekokulumuzdaki ‘Gastronomi’ bölümümüz bizden daha eski ve üretme üzerine bir alan olduğu için etkinlik yapma şansı çok daha fazla. Ayrıca hem öğretim görevlilerimizin aktif olması hem de bu çalışmaların sürekliliğini koruması gastronomi bölümümüzün ön plana çıkmasını sağlıyor. Sosyal sorumluluk projelerimiz, etkinliklerimiz ile dereceler alıyoruz.
Geçen seneyle birlikte alan derslerimiz çerçevesinde sektörden çağırdığımız uzman kişilerle sempozyumlar yaptık. Örneğin MICE sektörüyle ilgili temsilcilerinin de yer aldığı bir panel gerçekleştirdik. Bu etkinliğimizin başında önceki SITE Turkey Başkanı Ömür Yeker bulunmuştu. Bu dönem de Türkiye’de çok yaygın olmayan ama yaygın hale gelmesi gereken revenue management (getiri yönetimi) alanında bir ders açtık. Öğrencilerimiz sektör profesyonelleriyle bir araya gelerek yaptıkları projeleri sundular. Bunlar çerçevesinde önümüzdeki yıl her ay en az bir etkinlik olmak üzere çalışmalar gerçekleştirmeyi düşünüyoruz. Gelenekselleşecek etkinlikler silsilesi yapmayı planlıyoruz. İstanbul Bilgi Üniversitesi olarak Chicago’nun önde gelen otelleri tarafından şehrin bir numaralı otelcilik okulu ve aynı zamanda CEO World Magazine tarafından 50 Küresel Turizmcilik Okulu içinde dünyada 29. olarak seçilen Kendall College ile sertifika programlarımız ve kariyer günleri etkinliklerimiz de var. Bunların yanı sıra EMITT, Ace of MICE gibi büyük fuarlara katılıyoruz.
Turizm bölümünde okuyan öğrenciler arasında ‘Ben turizmci olacağım’ düşüncesiyle gelen oran yüzde 20 civarında. Dolayısıyla eğitim sırasında biz akademisyenler bu oranı arttırmaya çalışıyor. Sektörün cazibesini ortaya koyarak öğrencileri sık sık profesyonellerle bir araya getiriyoruz. Sektörle ilgili bir imaj olduğu için öğrencilerin az bir kısmı bilinçli olarak geliyor. Sosyal olunması gereken bir sektör olduğu için öğrencilerimize turizmin çeşitlerini göstererek onları yönlendiriyor ve bu yüzde 20 olan oranı yüzde 50’lere kadar çekmeye çalışıyoruz.
Türkiye’nin yetişmiş eleman açısından altyapısı sizce yeterli mi?
Sektörde yaşanan sıkıntıların yanı sıra ‘kıskançlık’, ‘engelleme’ gibi sektördeki özel sebepler bu alanda okuyan öğrencileri endişelendiriyor ve sektörden soğumasını sağlıyor. Başka alanlarda okuyup turizmci olanlar da var. Öte yandan her meslekte olacağı gibi alaylı durumu var. Bunların ötesinde turizmde çalışmayı düşünen bireyler için asıl önemli olan şey bu işi severek yapmaları.
Önemli bir sorun olan alaylı-okullu tartışmasında sektörün tercihini nasıl buluyorsunuz? Küçük-büyük otellerin tercih kıstasları neye göre şekilleniyor ve bunun için öğrenciler nasıl bir yol izlemeli?
Hiç okumayıp çekirdekten yetişenler sektörel yeterliliğe sahip olmasa bile pratiklik açısından büyük bir avantaja sahip oluyor. Bu nedenle sektör profesyonelleri bazen tercihlerini alaylıdan yana kullanabiliyor. Anlayacağınız tecrübe bu işte çok önemli. İş ilanlarında en az üç yıllık tecrübe isteniyor. Dört yıl boyunca tecrübe anlamında bir şey yapmayıp sadece okumakla bu sektörde hayal ettiğiniz konuma ilk başta gelemiyorsunuz ne yazık ki. O açıdan öğrencilerin hem okuldaki stajları hem de kendilerini geliştirecek pratikleri iyi değerlendirmeleri lazım.
Biz de akademisyenler olarak eğer sektöre girecek insanlar yetiştirmekse hedefimiz; öğrencilerimize, bu tecrübeyi kazandırmamız gerekiyor. Bunun yanı sıra öğrenciler de kendilerini Erasmus programlarıyla yurt dışına açmalı ve özellikle yabancı dillerini geliştirmeliler. Artık İngilizce, Türkçe gibi. Bu yüzden başka dilleri de öğrenmeleri gerekiyor. Online pazarda kendilerini geliştirmeleri lazım. Hem yurt dışını hem de kendi ülkelerini tanımalılar. Turizm ile ilgili dijital platformları ve programları öğrenmeliler. Yani kısaca kendilerini bu sektörde rakiplerinden iki, üç adım öne çıkaracak yol haritası tasarlamaları gerekiyor.
Okulda ders vermeye gelen sektörde aktif çalışan profesyoneller var mı? Bu profesyonellerin öğrenciler üzerindeki etkisi sizce nasıl?
Akademi dünyasına geçmemdeki en önemli sebep sektör ile akademi arasındaki kopukluğu mümkün olduğunca azaltmak hatta yok etmeye çalışmaktı. Dolayısıyla çalıştığım her kurumda öğrencilerimi sektör ile tanıştırmak onların içi içe yaşamasını sağlamak için çok çalıştım. Bu sektörde derslerin pratik şekilde yapılması teoriden çok daha tecrübe kazandırır. Bu anlamda okul çerçevesinde yaptığımız etkinlik ve stajlarda sektör temsilcileriyle çalışıyoruz.
Turizmde önemli bir isim olan Ömür Yeker’in yanı sıra Türkiye’nin en önemli rehberlerinden Şerif Yenen, Skal İstanbul’un eski Başkanlarından biri olan Vedat Bayrak derslerimize gelerek öğrencilerimize değişik deneyimler kazandırıyorlar. Sektörde çalışmış uzman öğretim görevlilerimiz var. Bazı uygulamalı derslerimizde öğrencilerimiz bizzat otellere gidip oradaki profesyonellerden deneyimler elde ediyor. Mesela Mövenpick Hotel Istanbul Golden Horn Genel Müdürü Ahmet Aslan, Wish More Hotel Bayrampaşa Genel Müdürü Erkan Akkurt gibi isimlerin koordinatörlüğünde dersler görüyorlar.
Bilgi Üniversitesi Turizm ve Otel İşletmeciliği bölümünde staj olanakları nasıl?
Sektörden gelen talepler doğrultusunda geniş bir iletişim ağımız var diyebilirim. Çünkü sektörden gelen akademisyenler olarak turizm network ağımızın geniş olması staj için hem sektörün bize, hem de bizim sektöre ulaşmamızı kolaylaştıran bir etken.
Staj olanaklarımıza gelecek olursam ikinci ve üçüncü sınıfların yaz döneminde 60 günlük stajımız bulunuyor. Bir de son sınıfta sekizinci yarıyılda 80 günlük sektörel yerleştirme ya da yönetim stajı diyebileceğimiz bir staj dersimiz var. Kısacası öğrencilerimiz Bilgi Üniversitesi’nde toplam 200 gün staj yapmış oluyorlar. Bunun yanı sıra hazırlık ve 1. sınıfları okuduktan sonra yaz döneminde gönüllü staj da yapabiliyorlar. Ayrıca sene içerisinde part-time çalışan ve okuyan öğrencilerimiz de mevcut ve biz de elimizden geldiğince onlara yardımcı oluyoruz.
Turizm çalışanlarının hem ekonomik hem de kariyer hedefleri açısından mevcut çalışma şartlarının yeterli olduğunu düşünüyor musunuz?
Turizm sektörü çok yorucu ve çok özveri isteyen bir alan. Sosyal ve aile yaşamını engelleyen bir yapıya sahip. Patron olsanız da çalışan olsanız da 24 saat içerisinde yaşıyorsunuz. Bu sektörde 9 saat mesai olduğu gibi 12-16 saat mesailer de olabiliyor. Bunun karşılığında maddi olarak eğer üst düzey bir yönetici değilseniz çok fazla tatmin olamıyorsunuz. Hem zor olması hem de maddi açıdan çok fazla tatmin etmemesi turizmin sevilmeden yapılmayacak bir sektör olduğunu gözler önüne seriyor.
Bir akademisyen olarak Türkiye turizminin güçlü ve zayıf yönleri sizce neler?
Türkiye turizminin çok fazla güçlü yönü var. Hem tarımsal hem de tarihi-kültürel anlamda bereketli topraklara sahibiz. Örneğin Göbeklitepe’de dünya tarihini değiştiren bulgular ortaya çıkarıldı. İstanbul ve çevresinde tesadüfen bulunan kalıntılar da İstanbul tarihini 8 bin 500 yıl geriye götürdü. Tüm bunlar, Batılı kaynakların bize dayattığı, medeniyetin Helen Uygarlığıyla başladığı tezini çürütmüş oldu.Bu anlamda arkeolojik çalışmaların ne kadar önemli olduğunu görüyoruz. Ancak Türkiye, ne yazık ki bu alanda çeşitli nedenlerden dolayı geri kalmış durumda. Bu açıdan üzerinde yaşadığımız coğrafya çok bereketli olsa da onları kullanamayışımız bizim zayıf yönlerimizi ortaya koyuyor.
Öte yandan suyun çok önemli olduğu insan yaşamında üç yanımızın denizlerle çevrili olduğu bir toprak üzerinde bulunmamız ve bu nedenle sürekli göç almamız farklı medeniyetlerin izlerini taşımamız bize büyük bir avantaj sağlıyor. Ancak burada kritik nokta; bu avantajların yönetilebilmesi. Dezavantajımız da burada ortaya çıkıyor zaten. Bu coğrafya turizmde ileri seviyede dediğimiz ülkelerin elinde olsaydı bugün herhalde 35 milyonlar değil 100 milyon turistten bahsediyor olabilirdik. Çoğu Avrupa ülkesi şu anki mevcut halleriyle 60-65 milyon turist çekerken, biz bu kadar zenginlikle çok daha fazla turist çekiyor ve çok daha yüksek turizm geliri elde edebiliyor olmalıydık.
Ama bu durum en başından beri de böyleydi yani 1960’lı yıllardan itibaren düzenlenen 5 yıllık kalkınma planlarında sürekli turist sayısını yükseltme hedefi koyuldu. 2000’li yıllara yaklaştığımızda da turizmin çeşitlenmesi için amaçlar belirlendi. Ancak sonuca baktığımızda bunun ne kadarı oldu orası tartışılacak bir konu.
Buraya kadar coğrafyamızın avantajlarını söylemiş olsam da bunun bir de dezavantajı bulunuyor. O da verimli bir coğrafya olduğu için dünyanın gözünün üzerinde olduğu bir bölge. Bu nedenle terörün ve saldırıların hiç durmaması, siyasi ilişkilerin hep olumsuzluğu turizmi etkileyen unsurlar olarak karşımıza çıkıyor. 2015 ve 2016 yılında yaşadığımız o olumsuz olayların bu yıl olmaması turizmi 2013-2014’lü yıllara götürmese de güzel bir toparlanma yılı olacağının haberini sene başında bize verdi diyebilirim.
Türkiye’nin sahip olduğu turizm coğrafyasını düşündüğümüzde geleceği nasıl görüyorsunuz? Örneğin turizm trendlerinde değişimler olur mu? Hangi turizm çeşitleri daha önem kazanır?
Turizm sektöründe en önemli şey çeşitlendirme. Örneğin bir yatırımcıysanız ve ürün çeşitlendirmesi yapıyorsanız birden bire büyük bir kayıp yaşamazsınız ve gelir açısından verileriniz yüksek olur. Sektörde de hem turizm çeşitlenmesi olarak hem de kaynak pazarlar olarak seçenekleri geniş tutmak her zaman avantajımıza olacaktır. Örneğin 1980’li yıllardan itibaren Türkiye’de Alman turist trendi vardı. Uzun seneler boyunca kıyı şeritlerinde Alman pazarı hakimiyeti sürdü. Daha sonra Almanya pazarının yanına Rus pazarı eklendi. Ancak her zaman tek pazara yoğunlaşmanın dezavantajlarını görebilirsiniz. Nitekim Rusya ile yaşanan uçak krizi buna en güzel örnek olacaktır. 2005 yılından itibaren bu sefer hedef Orta Doğu pazarı olmaya başladı. Bu trend son dönemlerde daha da artarak ve özellikle estetik-sağlık turizmi açısından en önemli pazar haline geldi.
Yani sadece, Rusya, Almanya Orta Doğu değil biz Amerika’yı da, Avustralya’yı da, Çin’i de çekebilmeliyiz. Örneğin Çin çok önemli bir pazar. Bu pazarda gelişmek istiyorsak dijitalleşmemiz lazım. Online pazarda daha çok güçlenmemiz lazım. Tesis ve destinasyonların Çince sayfalar tasarlamaları lazım.
Turizm çeşitleri olarak baktığımızda sağlık ve estetik turizmi dışında etkinlik, toplantı, kongre gibi faaliyetleri içeren adı önceden MICE olan ama şimdi Event dediğimiz bu sektörde de ileri seviyelere ulaşmamız gerekiyor. Krize girmeden önce İstanbul bu alanda çok iyiydi ancak şimdi gerilere düştük. Bunları eski seviyelerine ya da eski seviyelerinden çok daha yükseğe taşımak için trendleri takip etmemiz gerekiyor. Gençlerin sevdiği trendleri takip etmek örneğin ekstrem sporları öne çıkaracak faaliyetler yapmak çok önemli. Mesela Avrupa’da trenle seyahat çok yaygın. Biz de Cumhuriyetle beraber kazandığımız demir hatlarını artık yurt dışına doğru açmalıyız. Ayrıca özellikle müzecilik konusunda da sahip olduğumuz potansiyeli de kullanmamız gerekiyor.